Ana Sayfa | Destekleyenler   | Ayın Güzeli   | Ziyaretci Defteri  |  Dökümanlar  |  Ulaşım
  
Sevgilim  | Yastık Altı Hikayeleri  |  Ürpertİ  |  Cep Telefonu | Download | Eğlence  | Çizgi Filmler | Wallpaper | Müzik  | Oyun | İtiraf | Webmaster

Sevgi Üzerine Yazılar Hikayeler

YAŞAM KUTUSU

Bir kutu dolusu yaşam gönderiyorum sana, sade bir kurdeleyle süslenmiş.
Kocaman bir fırça ve bin renk koydum kutuya bir cennet resmi yapıp içine gir diye ..
Düşler serpiştirdim gizlice, düş kurmayı unutma diye.
Bir tanede elma şekeri yerleştirdim, içindeki çocuğu yeniden tadabil diye...
Güneşin batışını, billur suyun sesini, kırmızıyı gelinciklerin saflığını,
Taze ekmeğin kokusunu ve bir gülümsemenin sıcaklığını da sığdırdım.
Ruhlarımız aç kalmasın diye ..
Kutuya biraz da sevecenlik koydum, güçlü ol diye, çünkü acımasız olan güçsüzdür.
Beyaz bir güvercin uçup kendi kondu kutuya, barışı ve özgürlüğü sunmak için...
Bir buket sevgi, bir yudum aşk ve yarım bir elma da koymadan edemedim.
Paylaşmayı anımsayalım diye...
Sevdiklerimize onları sevdiğimizi söylemek için yarını beklemeyelim.
Hemen şimdi bunu yapalım diye ..
İçtenliği, umudu neşeyi, bağışlayıcılığı, özgüveni ve açık yürekliliği unutmadım, “Ben”in dışına çıkıp bize ulaşabilelim diye ..
Son olarak da bir kart iliştirdim kutuya bak bu kartta neler yazıyor.
Bu kutunun kapağını her kaldırışında yaşamla ilgili yepyeni şeyler keşfedeceksin.
Yaşamak için yarını bekleme, al yaşamı kollarının arasına ve sımsıkı sarıl yaşamdan yalnızca almak yerine ona bir şeyler ver.
Kısacası bütünüyle “insan” ol.
Unutma(!) yaşam dokuması henüz tamamlanmamış, olağanüstü güzellikte bir duvar halısıdır ve sana ait olan boşluğu yalnız sen  doldurabilirsin.
Kimseyi kırmamak ve üzmemek şartıyla istediğin her şeyi dene J) bir gün sonsuzluğun bulutlarına oturduğunda ne aklın kalsın ne de kırıkbir yürekJ))))))

 

Öyle içimdesin ki. Yanağımda dolaşan rüzgardan daha gerçek dokunuşların. Küçük, ürkek, kesik dokunuşlarınla, belki de her zamankinden daha                  yanımdasın... Yani öylesine, o kadar bensin ki...
Ah nasıl anlatsam...
Boşuna bu çabalarım, doğru kelimeleri aramalarım. Ne kitaplar yazıyor, ne de sözlüklerde karşılığı var. Yalnızca hissediyor insan, yaşıyor.
Kelimeler eksik, kelimeler yaralı. Kelimeler cılız. Taşımıyor, anlatmıyor, tanımlamıyor bu duyguyu. Ben de...
Çok başka bir şey. Sevginin ortasında, derin acılar hisseder mi insan? Aydınlık gülümsemelerin içine, hüznü yerleştirir mi durup dururken? Gözlerine buğu,                 diline sitem, yüreğine burukluk, çöreklenir kalır mı asırlarca? Gelmeyeceğini bildiği mektup için, posta kutusunu hep aynı heyecanla açar mı?
Dedim ya, başka bir şey bu.
Ne kadar yalnızsam, o kadar seninleyim şu günlerde.
Belki de en başta, tutup seni en derinlere koydum diye oldu bunlar. Kimseler ulaşmasın diye, kimselerin bilmediği, bulamayacağı yollara götürdüm seni. En                 derinlerde tuttum. Bana sakladım. Derine, hep daha derine... Seni yapayalnız, bir tek bana bıraktım. Paylaşamadım. Yanlış yaptım.
Sana ulaşan yolları kaybettim diye bütün bu şaşkınlıklar. Kendimi oradan oraya vurmam. Sağımda, solumda, ne zaman dikildiğini bilmediğim duvarlara                 çarpmam, hiç görmediğim çukurlarla boğuşmam.
Denizlerin, gürültüyle gelip vurduğu dehlizlerin, acılı duvarları gibiyim. Duvarlarım yosunlu, duvarlarım kaygan, duvarlarımdan hiç tükenmeyen sular sızıyor.
Tutunamıyorum. Renklerim, gün içinde değişiyor. Soluyorum, soğuyorum. Güneş ulaşmıyor içerilerime. Küfleniyorum, yaşlanıyorum.
Yalnızlıklar peşimde. Dokunduğum her ıslak duvardan, pis kokulu bir yalnızlık bulaşıyor üstüme. Yapış yapış, vıcık vıcık bir yalnızlık bu.
Biliyorum, bütün bunlar, hep benim suçum. Seni sakladığım yere ulaşamaz oldum. Yollar, gitgide uzadı ve karıştı.
Ümidimi ısıtacak, parlatacak, kımıldatacak bir şeylere ihtiyacım var.
Ah onun ne olduğunu biliyorum. Sonu sana geliyor her cümlenin.
Her şeyin başında, içinde ve sonundasın. Bu değişmiyor.
Öyle içimsin ki. Birden aklıma geldi, tuttum sana bir mektup yazdım dün. çok mutluydum... Gün içinde neler yaptığımı, nelere kızıp, nelerle mutlu olduğumu,                 tek tek anlattım. Mevsimlerin ve insanların nasıl karışık ve beklenmedik olduklarını yazdım. “Yine zamansız yağmurlar” dedim, “Daha önce, hiç bu kadar                 zayıf değildi güneş ışınları” dedim, “Gerçekten buradaki şarkıları hiç öğrenmeyecek, bilmeyecek, söylemeyecek misin?” dedim. Çok uzun bir mektup oldu.                 Başından sonuna kadar okudum da. Neler yazmışım diye merakımdan. Sonra çekmecemden bir zarf çıkarıp, adını yazdım.
Büyük harflerle, yalnızca adını.
Adresini bilsem gönderir miydim, bilmiyorum. Mektup cebimde. Cebim yüreğime yakın. Yüreğim sende. Sen yüreğime yakın.
Öyleyse mektup sende.
Bu kadar içimsin işte.

 

Yaşamaktan yorulduğun anda kaldır bir kafanı ve bak gökyüzüne;
Görki o simsiyah gecede yalnızca senin için parıldayan sayısızca yıldız var...Bir iyilik yap kendine,
yaşamış olduğun her umutsuz ve mutsuz geçen geçmiş için,yaşayacak olduğun her umut dolu ve mutlu gelecek için ,
sahip olduğun bütün sevgiyi iç bir dikişte...

Onları çevreleyen şey, isteksizce içine itildikleri bir yaşam (buraya ait olup olmak istemedikleri sorulmadı onlara)
Onları çevreleyen şey birbirlerinin gözünde red ettikleri bir yaşam.
Onları çevreleyen şey, onların tahmininden uzak ama sahip oldukları bir yaşam. ;
Yalnızlık. Birlikteki yalnızlıklar. Bir tuzak. Birbirleri için kazdıkları ama daha sonra dayanamayıp içine kendi kendilerini ittikleri bir tuzak.

 

Kirleniyoruz küçüğüm. Kirletiyoruz da... Sen farketmiyorsun ama sen de kirlendin küçüğüm. Bende annen de. Biz daha cok kirlendik, kirlettik küçüğüm. Mümkün olsa doğdugun andaki gibi saf olsan ve büyüsen fiziksel ve mantıksal anlamda yılları da tüketsen ama saf kalabilsen keşke. Sen de kirlendin ufaklık. Hatta doğumunda bile temiz değildin bebeğim. Ama saftın. Bakir olan saftır, kendine özgüdür ama asla temiz değildir. Masumiyetimizi yitiriyoruz an be an. Sen, karakterinin kirlenmesine izin verme küçüğüm. Saf ol bırak seni soyutlasınlar. Asla ve asla normal olma. Rol de yapma. Maske de takma hayata dair. Rollerini elbise gibi üzerine giyenler, zamanla o elbisenin eskidiğini farkederler. Kabullenmek zorunda kalırlar belki istemeye istemeye. Bilir misin, yazarı en cok ürküten yarattığı kahramanın, yazarın önüne geçip, yazarı yönlendirmesidir. Sen normal olma küçüğüm, sürüden ayrıl, ya da bırak onlar dışlar seni. Sen farkedilmek için eğit ruhunu. Farkın belli olsun, özgünlügün belli olsun. Toplumun kritize ettiği sınıflara oturtmasınlar kimliğini. Samimi ol. Art niyet yapıştımı benliğine yer bitirir seni sinsi sinsi ve sen bile bile kabullenirsin, normal gelmeye başlar yaptığın HATALAR. Bilirsin karşı koyamazsın. Bana ilk kez, " Allah Baba kimdir ?" diye sordugun halin geldi, ne demiştim sana? "Herkes birer Tanrı 'dır. Şaşırmıştıbiliyorum. Şimdi zamanı geldi söylüyorum

Seni Uyurken Seyrettim

     Sevgili çocuğum, seni uyurken seyretmek, nefes alışını duymak için sessizce odana girdim. Gözlerin kapalı, huzur içindesin. Sarı buklelerin melek yüzünü çerçeveliyor. Birkaç dakika önce çalışma odamda çalışırken birdenbire içimin sıkıldığını fark ettim. Dikkatimi işime veremedim ve bu yüzden sessizce seninle konuşmak üzere odana geldim.
     Bu sabah, yavaş giyindiğin için sabırsızlanıp, sana söylendim. Yemek fişini kaybettiğin için seni azarladım ve kahvaltı ederken gömleğine süt döktüğün için sana sert sert baktım. “Yine mi?” dedim, içimi çekerek ve başımı kızgınlıkla iki yana salladım. Sense bana bakıp, tatlı tatlı gülümsedin ve bana “Hoşça kal, anneciğim!” dedin.
     Öğleden sonra , sen odanda oynayıp, yatağına dizdiğin oyuncaklarına bağıra çağıra şarkı söylerken, ben telefon konuşmalarımı yapıyordum. Sana sessiz olmanı işaret ettim, sonra yine bir saat kadar telefonda konuştum. Daha sonra bir asker gibi sana emir verdim, “ oyalanıp durma, çabuk ödevini yap!” Bana “Peki, anneciğim.” Dedin ve hemen çalışmaya koyuldun. Sonra da odandan hiçbir ses gelmedi.
     Akşam ben masamın başında çalışken, korkarak yanıma geldin ve bana umutla, “Anneciğim, bu gece kitap okuyacak mıyız?” diye sordun. Sana kesin bir dille, “Bu gece olmaz.” Dedim, “ Odan hala karmakarışık! Sana kaç kez anımsatacağım odanı toplamanı!” Başın önünde, odana gittin. Çok geçmeden geri geldin ve kapının yanında bana bakınca, “şimdi ne istiyorsun?” diye sordum aksi bir ses tonuyla.
     Hiçbir şey söylemedin. Yanıma geldin,boynuma sarıldın ve beni öpüp, “ İyi geceler, anneciğim. Seni seviyorum!” dedin. Sonra da aceleyle odana gittin.
     Daha sonra, duyduğum vicdan azabı nedeniyle, boş boş masama bakarak uzun bir süre oturdum. Acaba neden böyle davrandım, diye düşündüm. Beni kızdıracak hiçbir şey yapmamıştın. Sadece büyümeye ve öğrenmeye çalışan bir çocuk gibi davranmıştın. Bu gün sen benim öğretmenim oldun, beni öpmeyi, bana iyi geceler dilemeyi unutmadın ve üstelik ruh halimin iyi olmadığını fark edip, parmaklarının ucunda gezindin.
         Şimdi seni uyurken seyrediyorum ve bugünü yeni baştan yaşamak istiyorum. Yarın, ben de sana, bugün senin bana gösterdiğin anlayışı göstereceğim, böylelikle belki gerçek bir anne olabilirim – uyandığında sana sıcacık gülümseyip, okuldan geldiğinde sana moral vereceğim ve yatmadan sana kitap okuyacağım. Sen gülünce gülüp, sen ağlayınca ağlayacağım. Kendime daha büyümediğini, bir çocuk olduğunu ve sinin annen olmaktan mutluluk duyduğumu anımsatacağım. Bugün senin anlayışlı davranışın bana çok dokundu ve bu yüzden gecenin bu saatinde sana teşekkür etmeye geldim, çocuğum, öğretmenim ve arkadaşım olduğun ve bana gösterdiğin sevgi için...


Kim aldatmıs bu kadar insanı
Ki kimsecikler aldırmıyor ölüme.....
Ölüm, ey ! göklerden büyük,
Ki sığdıramıyorum gönlüme ....
Nasıl yaşamayı bırakmak nasıl?
Bir memleket mi bu?
Bir elbise mi ki?
Ben nasıl yok olurum , anlamıyorum
Dünya yok olabilir belki.....Eğer Kış, "Bahar Yüreğimdedir," Deseydi, Ona Kim İnanırdı?

Yalnız benden aşağı olanlar beni kıskanabilir ya da benden nefret edebilir. Ne kıskanıldım, ne de nefret edildim;kimseden üstün değilim. Yalnız benden üstün olanlar beni övebilir ya da hor görebilir. Ne övüldüm, ne de hor görüldüm; kimsenin altında değilim
 

AĞLADIM
Hüzün yıldızları parlıyor bugün gökyüzünde,
Bu gece yine için için yanıyorum,
Oturmuş seni düşünüp ağlıyorum,
Seni, gidişini, sevişini, herşeyini...
Unutamıyor işte seni şu yaralı kalbim,
Yaptıklarımı hatırlayıp, pişman oluyorum...
Seni düşünüyorum bu gece, karanlık gökyüzünde...
Simsiyah gökyüzünde parlayan yıldızları seyrediyorum,
Onları sana benzetiyorum,
Kararmış kalbimin bir kenarında yanan meşale misali...
Dedim ya seni düşünüyorum bu gece,
Beni sevdiğini, bana nasıl baktığını, bana nasıl güldüğünü,
Ellerimi nasıl tuttuğunu, ellerini nasıl tuttuğumu,
Büyüyen bir ateş gibi sevgimizin nasıl çoğaldığını,
Ve birgün ansızın bırakıp gidişini...
Son vedanı hatırlıyorum, gözlerime ağlarcasına baktığını,
Gözlerini kalbime gömdüğünü hatırlıyorum,
Bir daha çıkamasın diye...
Çıkamadılar zaten kalbimden gözlerin,
Ölüler dirilirler mi ki gömülenler çıksın, gitsin?
Gittin son bir veda ile gözü yaşlı,
Elimde kolyen, ardından dakikalarca baktım, ağlamaklı,
Sıkıldım, üzüldüm, perişan oldum ama ağlamadım...
Ağlayamadım, engel oldu gururum, engel oldu aşkım,
Uzaklara gittin, belki bir daha asla geri dönmemecesine,
Özledim seni deliler gibi, özlüyorum hala...
Sen bir yerde ben bir yerde, yinede sönmedi sevgimiz,
Aksine çoğaldı dağlar gibi oldu hasretimiz...
Hep seni hayal eder, hep seni düşünürdüm,
Sesini duyunca yaşar, duyamayınca ölürdüm,
Aradın beni aylarca bir sevgi uğruna,
Ne yazık ki ihmal edildin bir hata uğruna,
Kırıldın, ağladın, affettin ama hep sevdin,
Beni sevdin gülüm beni, kalbi kırık bir vefasızı,
Yine ihmal edildin yine unutuldun bir hiç uğruna,
Yine kırıldın, yine ağladın, yine affettin...
Bir daha unutuldun, sevdanla başbaşa bırakıldın,
Yine kırıldın, yine ağladın ama bu sefer affetmedin...
Sevdiğini en mutlu gününde öldürdün, ve ardına bakmadan gittin...
Beni benle başbaşa bıraktın, yıkıldım, üzüldüm, kırıldım...
Senden ayrılınca kaldım çaresiz, sevgisiz ve birde sensiz,
Hep sensizdim zatem ama şimdiki kadar asla değil...
Parçalanmış bir kalbe sahip oldun mu sen hiç?
Parça parça edilmiş, yıkık ve virane, bir o kadarda vefasız...
Önceleri üzüldüm, yıkıldım ama asla ağlamadım...
Geldi geçti deyip senide gözlerin gibi kalbime gömdüm...
Unuttum dedim, unutacağım dedim, unutamıyorum dedim, UNUTMAM dedim...
Önce gözlerin sonra sen çıktın kalbimden,
Bir vicdan azabıdır başladı ölü yüreğimde, Hiçbir şey kalmadı, senden başka kalbimde,
Hatıraların, gözlerin ve sözlerin...
Şiirlerini getirdiler bana,
Beni öldüren şiirlerini...
Vefasız dediğini duydum, yıkıldım,
Düşündüm seni gecelerce daima tek başıma,
Şiirlerin öldürdü, hasretin yaktı yüreğimi,
Kırıldım, üzüldüm, yıkıldım ve en sonunda ağladım...
3 kişi ağladık sana; ben, kalbim ve gözlerim...
Sana yandım, seni sevdim, seni hatırladım heryerde...
Belki birgün sesini duyarım umuduyla telefon bekledim günlerce,
Telefon gelmeyip sesine hasret kalınca anladım ağladım,
Sana yaptıklarımı ancak o zaman anladım...
Duydum ki kalbini vermemişsin kimseye,
Olurda içinde görürler beni diye...
Benim kalbimide istediler, ama vermedim kimseye,
Olurda içinde seni görürler diye...
Gökyüzü yıldızlar ile doluydu, ben hep seni düşünürken,
Hüzün yıldızları koydum adlarını, seni hatırlatıyorlar diye,
Aynı onlar gibi sende benden çok uzaklardaydın,
Hep göz kırpardın uzaktan, sessizce,
Bense hep seni bekledim kırık kalbim, yaşlı gözlerimle...
Bazen hayallere dalıyorum, seni düşünüp ağlıyorum,
Seni ve sevgini arıyorum hep kalbimde...
Düşmüyor adın hiç dilimden,
Öleceğim gülüm bir gün ben, senin sevginden, senin derdinden...
Bir gün göreceğim yine belki seni,
Seni, beni unutmuş, benim olmayan seni...
İşte o an aşkımın gözyaşlarını hatırlayacağım,
Ve yine bir köşeye oturup ağlayacağım...
Yemin ettim senin üstüne sevmeyeyim başkasını diye,
Ve her yerde, her zaman tekrarlıyorum yeminimi;
Seni unutmam için öldürseler bile,
Karşılık olarak dünyayı verseler bile,
Darağacı kurup idam etseler bile,
Senden başkasını asla SEVMEYECEĞİM...

 

BAVULLARI HEP TOPLU DURMALI INSANIN. BIR GÜN
TELEFONLARIN HIÇ ÇALMAYABILECEĞI HESAPLANMALI.
TÜL PERDE ARKASINDAN MISAFIR YOLU GÖZLEMEKTEN VAZGEÇMELI.
IHANETLERE,TERKEDILMELERE, BIR BAŞINA BIRAKILMALARA HAZIRLIKLI OLMALI.
YALNIZLIĞA ALIŞMALI.
ÇÜNKÜ "OMUZ OMUZA" GÜNLERIN VAKTI GEÇTI.
DAYANIŞMA, GÜNÜMÜZ BORSASININ DEĞER KAYBEDEN HISSE SENETLERINDEN BIRI ARTIK.
BIREYIN KEŞIF ÇAGI, GERIDE KIRIK DOKUK YALNIZLIKLAR BIRAKTI.
TERÖRÜN BILE BIREYSELLEŞTIĞI ÇAĞDAYIZ.
ZAMAN, BIRLIKTEN KUVVET DOĞURMA ZAMANI DEĞIL; ZAMAN,
TEK BAŞINA DIMDIK AYAKTA KALABILMEYI BECERME ZAMANIDIR.
IŞTE O YUZDEN ALISMALI YALNIZLIĞA.
SOKAKLAR DOLUSU ISSIZLIKLA BAŞBAŞA YAŞAMAYI GÖZE ALMALI INSAN.
GÜVENDIĞI DAĞLARDAKI KARLARA BAKIP DERS ÇIKARMALI.
HÜZÜNLÜ BIR ŞARKIYLA PAYLAŞILAN GECELERDE BAŞINI DAYAYACAK BIR OMUZ ARAMA HUYLARINDAN VAZGEÇMELI.
SOFRADA TEK TABAĞA,TABAKTA AZ YEMEĞE ALIŞMALI.
ROMANLARDAN YALNIZLIĞI YÜCELTEN PARAGRAFLAR ASMALI EVIN EN GÖRÜNÜR DUVARLARINA.
"YALNIZLIK PAYLASILMAZ / PAYLASILSA YALNIZLIK OLMAZ "
DIZELERIYLE BASLAMALI GÜNE. TELESEKRETERE
"ŞU ANDA SIZE CEVAP VEREBILECEK KIMSE YOK " DENMELI, "BELKIDE HIC OLMAYACAK"
CEVAPSIZLIĞA ,SESSIZLIĞE ISINMALI.
OYSA SESSIZLIK HAKSIZLIĞA ALKISTIR. HAKLILIĞIN ONURU YAŞATIR INSANI.
SUSMANIN UTANCI ÖLDÜRÜR.
O YUZDEN EN SESSIZ GECELERDE "DOGRUYDU, YAPTIM"LA TESELLI BULMALI INSAN.
FERYADA KOMŞULARIN YETIŞMEMESINE, SOĞUK DUVAR DIPLERINDE SESSIZCE AĞLAŞMAYA ALIŞMALI.
KENDIYLE HESAPLAŞMAYA ÇALIŞMALI.
GECE YASTIKLA AĞLAŞMAYA,SABAH AYNAYLA GÜLÜSMEYE,
KENDIYLE HÜZÜNLENIP,KENDIYLE KEYIFLENMEYE HAZIR OLMALI.
HEP BASINI ALIP GIDEBILECEK KADAR CESUR,
AMA HEP KALIP SAVASACAK KADAR GÖZÜPEK OLABILMELI.
SESSIZLIĞI, SESE DÖNÜŞTÜREBILMELI.
VE SIRT ÇANTASINI HER DAIM HAZIR TUTMALI INSAN.
YOLLARLA BARISMALI,
YALNIZLIĞA ALISMALI.. .

 

BİLMEK İSTİTORUM !
Geçinmek için ne yaptığın beni ilgilendirmiyor.
Neyi özlediğini, kalbinin arzuladığı şeye kavuşmanın hayalini kurmaya cesaret edip edemediğini bilmek istiyorum.
Kaç yaşında olduğun beni ilgilendirmiyor.
Aşk için, hayallerin için, yaşıyor olma serüveni için bir aptal gibi görünme riskini göze alıp almayacağını bilmek istiyorum.
Ay'ın etrafında hangi gezegenlerin döndüğü beni ilgilendirmiyor, Kederinin merkezine dokunup dokunmadığını, hayatın ihanetlerince açılıp açılmadığını, daha fazla acı korkusundan kapanıp kapanmadığını bilmek istiyorum.
Saklamaya, azaltmaya, ya da düzeltmeye çalışmadan, benim ya da kendi acınla oturup oturamayacağını bilmek istiyorum.
Benim ya da kendi neşenle olup olamayacağını, insan olmanın sinirliliğini hatırlamadan, bizi dikkatli ve gerçekçi olmamız için uyarmadan, çılgınca dans edip, coşkunun seni parmak uçlarına kadar doldurmasına izin verip vermiyeceğini bilmek istiyorum.
Bana anlattığın hikayenin doğru olup olmaması beni ilgilendirmiyor. Kendi kendine dürüst olmak için bir başkasını hayal kırıklığına uğratıp uğratamayacağını; ihanetin suçlamasına dayanıp, kendi ruhuna ihanet edip etmeyeceğini bilmek istiyorum.
Güvenebilir ve güvenilebilir olup, olamayacağını bilmek istiyorum. Her gün sevimli olmasada güzelliği görüp göremiyeceğini bilmek istiyorum.
Benim ve kendi hatalarınla yaşayıp yaşayamıyacağını; bir gölün kenarında durup, gümüş ay'a " EVETTT" diye bağırıp bağırmayacağını, bilmek istiyorum.
Nerede yaşadığın ya da ne kadar paran olduğu beni ilgilendirmiyor. Keder ve umutsuzlukla geçen bir gecenin ardından, yorgun, bitap da olsan, çocuklar için yapılması gerekenleri yapıp yapmayacağını bilmek istiyorum.
Kim olduğun, buraya nasıl geldiğin beni ilgilendirmiyor.
Çekinmeden benimle ateşin ortasında durup durmayacağını bilmek istiyorum.
Nerede, kiminle, ne okuduğun beni ilgilendirmiyor.
Diğer herşey bittiğinde seni ayakta tutan şeyin ne olduğunu bilmek istiyorum.
Kendinle yalnız kalıp kalamadığını ve o boş anlarda sana arkadaşlık eden kendini gerçekten sevip sevmediğini bilmek istiyorum.

İnsanların içini titreten bir müzik gibi esiyordu rüzğar. Saçlarım alabildiğine dalgalanıyor, alabora oluyordu. Arasıra rüzgarın kaldırıp yüzüme doğru fırlattığı yaprak ve toz kümesi yüzünden gözlerimi kapatıyor, açıyor ve sonradan yeniden kapatıyordum. İnce çıtkırıldım bir kaç ağaç sallanıyor, dallardan dökülen sararmış yapraklar kah denize doğru kah parkın ortasına doğru uçuyordu. Birden ruhumda bir debreşme oldu. İçimde hissettiğim tuaf bir hazın şevki ile çok sevdiğim bir şarkının sözlerini ve hatta aradaki nağmelerini de mırıldanmaya başladım.

 

Insanlarin çogu kaybetmekten korktugu için, sevmekten
korkuyor.
Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layik
görmedigi
için.
Düsünmekten korkuyor, sorumluluk getirecegi için.
Konusmaktan korkuyor, elestirilmekten korktugu için.
Duygularini ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten
korktugu
için.
Yaslanmaktan korkuyor, gençliginin kiymetini bilmedigi
için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi birsey vermedigi
için.
Ve ölmekten korkuyor aslinda yasamayi bilmedigi için.
Sevismekten korkuyor, kendisi için degil de baskalari
için yasadigi için.........

Sanki bir derdim varmışta üzüntüden kahrolmuş gibiydim. Sanki ölürcesine, taparcasına sevdiğim birisini kaybetmişliğin ezikliğini ve burukluğunu taşıyordum. Yoo.. yoo... kelimelerle anlatamayacağım galiba.
Şu şair ruhum kendine keder ve tasa bulmakta nasılda birebirdi.
Ah... insanın elinde değilki ipler. Bir saniye öncesine dönemeyecek kadar çaresiz ve bedbahtız.
Ne yazık!...

Site Tasarım ve Sahibi:Gökalp Demir
Copyright 2001 © ExTreme FanTastic
Tüm hakları Saklıdır